Ekonomi Haberleri

Faiz Tek Başına Ekonomiyi Kurtaramaz mı?

Enflasyondaki düşüşle birlikte yaşanan baz etkisinin sorunları çözmeye yetmeyeceğine dikkat çeken Mahfi Eğilmez, yüksek faiz oranlarının kamu harcamalarını kısmazsa fayda sağlamayacağını belirtti.

Eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez, “Faiz tek başına ekonomiyi kurtaramaz” başlıklı bir yazı kaleme aldığı Kendime Yazılar isimli blogunda bu konuyu ele aldı.

Eğilmez, yazısında yüksek faiz oranlarının kamu tasarrufunun artmasıyla desteklenmediğini vurgularken, enflasyondaki düşüşün baz etkisi ile gerçekleştiğini ifade etti.

Enflasyondaki baz etkisiyle ortaya çıkan düşüşün ekonomik sorunları gidermeyeceğini belirten Eğilmez, yüksek faizin etkili olabilmesi için kamu harcamalarının da sınırlandırılması gerektiğini söyledi.

Eğilmez’in konuya dair değerlendirmesi ise şu şekilde:

“Faiz politikası, karşılıklar politikası ve makro ihtiyati önlemler, büyük yapısal sorunları aşmayı gerektirmeyen ekonomilerin karşılaştığı meseleleri çözebilir. Örneğin, küresel kriz döneminde ABD ve Avrupa’nın gelişmiş ekonomileri sorunlarını esasen para politikası ile çözme yoluna gittiler. Daha önce ekonomi politikasının en büyük günahı olarak görülen para basma uygulaması, bir politika aracı olarak kullanılmaya başlandı. Parasal genişleme olarak bilinen bu uygulama, modern para teorisinin de hayata geçirilmesine zemin sundu. Gelişmiş ülkeler, piyasaya para sürerek ve faizleri sıfıra kadar düşürerek çöküşten kurtulmayı başardılar, bu süreçte önemli bir enflasyon yaratmadılar. Zira basılan para rezerv paraydı ve bu nedenle kendi ülkelerinde kalmayıp, yatırım fonları aracılığıyla daha yüksek getiri sağlamak üzere başka ülkelere yöneldi. Bu dönemde maliye politikası genelde devreye girmedi.

ABD ve Euro Bölgesi’ndeki ülkeler, ekonomi, hukuk, demokrasi ve eğitim gibi alanlarda yeterli bir altyapıya sahip oldukları için para politikalarını uygularken büyük yapısal reformlara ihtiyaç duymadılar; küçük düzeltmeler yeterli oldu.

Yaşadığımız en büyük krizlerden biri, gelişmiş dünyanın karşılaştığı küresel krizden yaklaşık yedi yıl önce, 2001’de ortaya çıktı. Bu kriz sırasında IMF desteği ile faiz politikası, zorunlu karşılıklar gibi düzenlemelerle para politikası uygulandı; vergiler yeniden düzenlendi ve bütçe açıklarının giderilmesi ile kamu mali disiplininin sağlanmasına çalışıldı. Ayrıca, bankacılık reformu gibi yapısal reformlar da yapıldı. Bunun yanı sıra, ekonomi ve diğer alanlarda daha ileri düzenlemelere geçişi sağlayacak Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakereleri başlatıldı. Tüm bu olumlu adımlar sonucunda Türkiye kısa bir sürede krizden çıkmayı başardı ve cari denge dışında tüm göstergelerde olumlu bir görünüm kazandı. Orta gelir tuzağından çıkış umudu doğdu. Ancak bu olumlu durum uzun sürmedi. Öncelikle Avrupa Birliği ile ilişkiler gelişmedi, ardından yapılması gereken yapısal reformlar tersine çevrilmeye başlandı. 2018’de başlanan başkanlık sistemiyle kamu yönetimi zayıfladı ve ekonomi politikasında, özellikle faiz politikasında hatalı adımlar atılmaya başlandı; bu hatalar 2021’de enflasyon artarken faiz indirimleriyle doruk noktasına ulaştı. Faizler negatif hale gelince dövize yönelim başladı, bu yönelimi durdurmak için KKM uygulaması ile kur garantisi getirildi.

2023 yılı ortasında bu hatalardan geri dönüş için yeni bir program devreye alındı. Bu program, faiz ve zorunlu karşılıklar gibi para politikası araçlarının kullanımına dayanıyor. Kamu kesiminde, özellikle üst düzey yöneticilerin yarattığı israf ile ilgili hiçbir düzenleme bulunmuyor. Maliye politikasıyla harcamaları düşürme yönünde bir düzenleme yapılamayınca, dolaylı vergilerin artırılmasına ağırlık vermek zorunda kalındı. 2021 yılından bu yana, enflasyona göre çok düşük faizle kredi kullanmaya başlayan iş dünyası, faiz artışlarına uyum sağlayamadı. Ülke riskinin yüksekliği (CDS primi hala 257 bp düzeyinde bulunuyor) ve azaltılmaya çalışılmasına rağmen, aksine risk artırıcı açıklamalar yapılması doğrudan yabancı sermaye girişini engelledi. Yabancı sermaye girişi çok düşük seviyelerde kalınca, yabancı sıcak para olarak bilinen carry trade ile Türk yatırımcıların döviz hesaplarını bozdurarak Türk Lirası hesaplara geçişini sağlayan bir sistemle finansman arayışına gidildi.

Böyle bir ortam, ülke ekonomisinin en çekici unsuru olan sanayi sektöründe ciddi üretim kayıplarına yol açıyor. Sanayi üretimi 2024 sonunda kısa bir yükseliş göstermiş olsa da bunun “ölü kedi sıçraması” olduğu aşağıdaki grafikten anlaşılmaktadır.

Kaynak: Mahfi Eğilmez

Özetle, günümüzde yalnızca para politikası ile mevcut durumdan çıkmak mümkün görünmüyor. Enflasyondaki geçici düşüşlerin baz etkisine dayanarak sorunların çözüldüğünü düşünmek son derece yanlıştır. Artık bir an bile kaybetmeden hukukun üstünlüğü ve güçler ayrımına dayalı bir demokrasi kurarak, vergi reformu, kamu harcama reformu ve teşvik sisteminin düzgün bir şekilde uygulanması gibi yapısal reformlara acilen başlanması gerekiyor.”

Mahfi Eğilmez yazdı: Sanayide ‘ölü kedi sıçraması’ mı yaşanıyor?
İktisatçı Mahfi Eğilmez, borsada değeri hızla düşen bir hisse senedinin anlık yükselişini ifade eden “ölü kedi sıçraması” terimini sanayi üretimi ve imalat sanayi kapasite kullanımı verileri bağlamında açıkladı.